BİR SUÇUN İŞLENMESİ KİŞİNİN SUÇA EĞİLİMİ Mİ YOKSA ÇEVRESEL FAKTÖRLER MİDİR?
Evet! Başlıktan anlaşılacağı üzere bu sefer size bir soru yönelterek
geldim.
Bir suçun işlenmesi kişinin suça eğilimi mi yoksa çevresel faktörlerin
etkisi midir?
İlk olarak Suç kelimesinin anlamını
aktarmak istiyorum. Suç; yasalara, ahlaka ve törelere aykırı olarak bilinen bir
davranış
biçimidir.
Suç, yaşadığımız bu zaman içerisinde bireyin eğitim düzeyi, sosyal grupları, aile ilişkileri, sosyo-ekonomik statüleri, kişilik özellikleri, yaş ve cinsiyet vb. demografik özellikler
gibi değişken faktörler ile ilişkilendirilebilir. Yani insanı etkileyen
her şey
suçun oluşmasına
neden olabilir.
19.yy'da suçun nedenlerini biyolojik faktörlere bağlayarak açıklamaya çalışan teoriler biyolojik pozitivizm ile
ortaya çıkmaya başlamıştır. Pozitivizm genel olarak deneyci ve gözlemci bir
bakış
açısıdır. Bu sebeple suç teorilerinde de deney ve gözlem önerilmiştir. İlk olarak bireylerin fiziksel
özelliklerine odaklanmış olsa da sonraki çalışmalar genetik ve biyokimyasal özellikler
üzerinde de araştırmalar yapılmıştır.
Suç teorileri olarak bilinen bir diğer teori ise psikolojik temelli suç
teorileridir. Bu teorilerde bireyin kişilik özellikleri, zeka seviyesi ve ahlaki
gelişimi
göz önüne alınmış ve suç ile bağlantısı araştırılmıştır.
Psikolojinin en önemli alt dallarından olan
psikanalizin bilim kurucusu Sigmund Freud (1856-1939) bireyin suçu işlemesinin sebebini çocukluk döneminde
yerleşen
problemlere, gençlikte sosyalleşme sorunlarına ve anlık hazları fazla önemsemeye bağlamıştır. Freud'a göre suçlu bireylerin
çocuklukları çok önemlidir.
Suç işleyen bireylerin suçu işleme sebepleri
içerisinde; Anksiyete bozuklukları, majör depresyon, bipolar
bozukluk gibi duygudurum bozuklukları, özellikle antisosyal kişilik bozukluğu, şizofreni, nevrozlar, psikozlar gibi
rahatsızlıkların da suçla bağlantısı olabilir.
Bireylerin ait oldukları sosyal sınıflardan, içinde yaşadıkları her türlü siyasi, kültürel,
etnik, dinsel, coğrafi, kurumsal ve çevresel yapıdan, hatta demografik
özelliklerinden kaynaklanan kriminojen (suça yol açan) koşullarda bulunmaktadır.
Suç işleyen suçluların iletişimsizlik, konuşma ve hislerini anlatma beceriksizliği gibi sorunların yaygın olduğu ya da bunun özellikle spontane (ani)
gelişen
şahsa
karşı
suç oluşturacak
olaylarda sıkça mazeret olarak kullanıldığı da tespit edilmiştir.
Suçla ilişkisi olduğu düşünülen diğer bir insan biyolojik özelliği ise, iç salgı bezlerinin salgılarındaki
düzensizlikle ilişkilidir. Hormonal dengesizliğin, beynin düşünme ve kontrol gücünü olumsuz yönde
etkilendiği
ve böylece suçluluğa yönlendirebileceğini iddia edilmektedir. Biz insanlarda
genellikle kışkırtma
ve iletişimsizlik
sorunları nedeni ile veya karşı tarafın lafının farklı anlaşılması gibi problemler neticesinde tartışma esnasında kişinin kendini veya bilincini yitirmesi gibi
durumlarda suçun işlenmesine müsait bir zemin hazırlıyor.
Bu konu hakkında yakın çevremden düşüncelerine önem verdiğim birkaç kişiye bir sabah şöyle bir soru yönelttim; Bir suçun
işlenmesi kişinin suça eğilimi midir yoksa çevresel faktörler
midir?
Cevap veren kişilerin birçoğu çevresel faktörlerden kaynaklı olduğu kanaatine vardı. Benim düşüncem bu konuda çevresel faktörlerin
etkilerinin olduğu kadar kişinin suça olan eğilimi de göz önünde bulundurulursa kişinin toplumca suç olarak tanımlanmış bir faaliyeti gerçekleştirmiş olmasının nedeni; Hem suçun niteliğine hem de suçu işlemesinin gerekçeleriyle birlikte değerlendirilmelidir. Bence, toplumun bir
bireyi suça itmesi dolaylı yöntemlerle gerçekleşebilir. Mesela linç etmek, kişisel haklarına ve kişisel alanlarına saygı gösterilmemek, başarısızlıklarını yüzüne vurarak hakir
görmek gibi... Ama, kişinin kendi iradesi ile işlediği suç kasıt açısından değerlendirilmelidir.
Bu yazımda psikoloji olarak değindiğim konunun hukuki boyutlarından da kısaca
bahsetmek isterim.
Suçun cezalandırılabilme koşulları, suçun tamamlanmasından sonra
ortaya çıkan ve cezalandırılabilir hale getiren koşullardır. Bütün unsurları ile tamamlanmış bir suç hakkında dava açılabilmesi açılmış olan bir davaya devam edilmesi için takip
koşullarından
söz edilebilir. Suçun unsurları Ceza Muhakemesi Hukukunun inceleme alanına
girmektedir. Takip koşulları, izin, talep, karar, şikayettir.
Suç; isnat yeteneğine sahip bir kişinin kusurlu iradesinin yarattığı icraî veya ihmali bir hareketin meydana
getirdiği
yasada yazılı tipe uygun, hukuka aykırı ve müeyyide (yaptırım) olarak bir
cezanın uygulanmasını gerektiren bir eylemdir.
Suçun Unsurları: Suçu oluşturan temel unsurlar, kanuni unsur, maddi unsur,
hukuka aykırılık unsuru ve manevi unsurdur.
Ceza Kanunumuzun 1. maddesinde yer alan kanunilik
(yasallık) ilkesi açıkça suç saymadığı bir eylem için ceza verilemez. Eylemin
suç sayılabilmesi için her şeyden evvel yasanın özel hükümleri arasında ya da ceza
hükümlü özel bir yasada yer alan belli bir maddedeki tanıma uygun olması
gerekir. Eğer
işlenen
eylem ile yasadaki hüküm arasında bu şekilde bir uygunluk yoksa, bu eylem,
medenî hukuk bakımından belki bir haksız eylem sayılabilirse, kanunî unsuru
olmadığından
suç sayılmayacaktır. Hukuka aykırılık, ceza yasasının veya ceza hükümlü
özel bir yasanın bir maddesinde yer alan, dış görünüşüyle suç sayılan bir eylemin, aynı yasa
veya yürürlükteki hukuk düzeninde yer alan diğer bir hüküm tarafından meşru sayılmamış olmasıdır. Örneğin, adam öldürme suçtur. Bir idam hükmünü
yerine getiren cellât da şeklen adam öldürmüş olur. Ancak, aslında yasak olan bu eylem,
yaşamın
başka
bir maddesi tarafından uygun görüldüğü için hukuka aykırı olma niteliğini kaybeder ve hukuka uygun bir hale
gelir. Bir kimsenin, yasadaki tanıma uygun ve hukuka aykırı olan eyleminin
kusurlu bir irade tarafından yaratılmış olduğunun söylenebilmesi için bu irade, suç
anında anlama ve isteme yeteneğine sahip bulunan bir kişinin iradesi olmalıdır. Suçun işlendiği anda' isnat yeteneğine (anlama ve isteme yeteneği) sahip bulunmayan kimseye ceza
verilemez. Suç işleyen akıl hastalarının cezalandırılmamaların nedeni
budur.
Ceza Hukukunun Temel İlkeleri
1. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 2.
maddesinin 1. fıkrasında yer almaktadır: "Kanunun açıkça suç
saymadığı bir fiil için kimseye
ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz." Bu da suç tanımının
belirgin ve açık biçimde kanunla düzenlenmesini gerektirir. İşlendiği sırada suç olmayan bir
fiilden dolayı, sonradan fiilin suç olarak düzenlenmesi nedeniyle kimse
cezalandırılamaz
Hukuk biliminde kıyas, kanunda boşluk bulunması halinde bu boşluğun en benzer hukuk kuralı
bulunarak doldurulmasını ifade eder. Ceza hukukunda kıyas, 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu'nun 2. maddesinin 3. fıkrasında "Kanunların suç ve
ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz." şeklinde belirtildiği üzere uygulanamaz
2. Suçta ve cezada kusur ilkesi
Bu ilke de 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu'nun 20. maddesinin 1. fıkrasında yer almaktadır: "Ceza
sorumluluğu şahsîdir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu
tutulamaz."
1. Kanuni unsur (tipiklik)
Kanuni unsur, işlenmiş bulunan bir fiilin ceza
kanununda düzenlenen suç tanımına birebir uygun olmasıdır. Örneğin, hırsızlık suçunun gerçekleşmesi için failin "zilyedinin rızası
olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alması" gerekir.
2. Maddi unsur (hareket/fiil)
Suçun meydana gelebilmesi için failin
bir fiil işlemesi gerekir. Fiilden kasıt,
insanın kendi iradesiyle dış dünyayı değiştiren bir iş ortaya çıkarmasıdır. Mesela refleks hareketleri
veya epilepsi hastasının bilincini kaybettiğinde gerçekleştirdiği hareketler fiil unsuru taşımaz.
3. Hukuka aykırılık unsuru
Ceza Hukuku hukuka aykırılığa birtakım istisnalar getirerek, kanuni
unsuru tamamlayan bazı fiillerin hukuka uygun olacağını belirlemiştir, bunlar başlıca şunlardır:
Kanunun hükmü ve amirin emri (TCK m. 24/1)
Meşru savunma (TCK m. 25)
Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası (TCK m. 26)
Cebir, şiddet, korkutma ve tehdit altında işlenen suçlar (TCK m. 28)
Zorunluluk (ıztırar) hali 2005 yılında TCK'da hukuka
uygunluk nedeni olmaktan çıkarıldı.
4. Manevi unsur
Ceza Hukukunun evrensel ilkelerinden
biri olan kusursuz suç ve ceza olmaz ilkesinin suçu oluşturan unsurlara yansımasıdır. Bir eylem yukarıda
belirtilen tüm unsurları taşısa bile, kişinin kastı yoksa manevi unsur yokluğu nedeniyle kişinin eylemi cezayı gerektirmeyebilir. Taksir sonucu işlenmiş fiillerden dolayı
öngörülen cezalar bunun dışındadır.
Ceza yargılaması soruşturma evresi ve kovuşturma evresi olmak üzere iki önemli evreden oluşmaktadır. Bu evrelerde dosyalarda bulunan şahıslara farklı sıfatlar yüklenmiştir
Müşteki: Ceza yargılamasında özellikle soruşturma aşamasında, sanıktan şikayeti bulunan ve şikayeti devam eden kişi olarak adlandırılır.
Sanık: Ceza yargılamasının ana unsuru sanıktır. Sanık yoksa
aslında bir ceza yargılamasından bahsetmek pek mümkün olmayacaktır. Sanık, soruşturma evresinde şüpheli olarak adlandırılır. Yani suçu işlemiş olacağı düşünülen muhtemel kişiler şüphelidir. Şüpheli hakkında düzenlenen iddianamenin,
mahkeme tarafından kabulü ile kovuşturma aşamasına geçilmesiyle şüpheli sıfatı, sanık sıfatına dönüşmektedir.
Katılan: Suçtan zarar gören veya zarar gördüğü düşünülen kişinin; Soruşturma evresinden sonra duruşmaya katılması durumunda, davaya müdahil
olmuş
olur ve müdahil sıfatıyla anılır.
Mağdur: Ceza yargılamasında, işlenen suçtan veya fiilden zarar gören kişiye mağdur denir.
Soruşturma Nedir?
Ceza yargılamasında soruşturma evresi, suç işlendiği haberinin alındığı anda başlar. Soruşturma evresinin başlaması için “basit şüphenin oluşması gerekir. İhbar veya şikayet sonucunda ya da suç haberini alan Cumhuriyet savcısı kendiliğinden, kolluk güçleri vasıtasıyla işin gerçeğini araştırmaya başlar. Soruşturmanın gizliliği esastır.
Adli Soruşturma: Cumhuriyet savcısının yürütmekte olduğu, basit şüphenin varlığı sonrası vakanın araştırılarak, gerek duyulması halinde
iddianamenin hazırlandığı sürece adli soruşturma denmektedir. Savcının araştırmaları neticesinde iddianame
hazırlanmasını gerektirecek bir durum olmaması halinde kovuşturmaya yer olmadığına
dair karar verilebilecektir. Verilen karara mağdurlar,
suçtan zarar görenler veya diğer ilgililer itiraz edebileceklerdir. Adli
soruşturma, idari soruşturmadan tamamen bağımsızdır.
Bir kişiye idari soruşturma sonucu ağır
yaptırımlar uygulanabilecekken, adli soruşturmada
suç unsuruna rastlanmayabilir veya tam tersi olması da mümkündür. Bu yüzden
adli soruşturma ve idari soruşturmanın birbiri ile karıştırılmaması gerekmektedir.
İdari Soruşturma: Bir suçun işlenmiş olması şüphesi
ile savcının yürütmüş olduğu
sürece adli soruşturma denmektedir. Yine aynı fiil ve suçla
alakalı şahsın bulunduğu görevi neticesinde herhangi bir yaptırım
gerektirmesi durumunda müfettişler veya denetçiler aracılığı ile idari
soruşturma yürütülmektedir. İdari soruşturma sonucunda herhangi bir yaptırım
uygulanması veya uygulanmaması adli soruşturmayı
etkilemeyecektir. İdari soruşturma
neticesinde işten çıkarma, para cezası, aylık kesimi,
kınama vs. gibi yalnızca idari yaptırımlara hükmedilebilecektir.
Suçluluk, kalıtımsal olarak geçmez, kişiyle birlikte doğmayabilen bir davranıştır ve davranışın kendisi değil, bir davranışa eğilim
kalıtımsal olarak geçebilir.
Çok başarılı buldum. Tebrikler, sorunun cevabını verecek olursam, bence kişinin eğilimi ile çevresel faktörler eşit değerdedir.
YanıtlaSil